Dil Okulunda İlk Ayın Ardından

Geçen hafta dil okulunda ilk ayı geride bırakmış olduk. Bu yazıda, dil okulu ağırlıklı olmak üzere geride kalan ilk ay boyunca edindiğim izlenimleri aktarayım dedim.

Dönem başında Kore Hükümet Bursu (KGSP) öğrencilerini seviye belirleme testine soktular. Ben nasıl olsa sıfırdan başlayacağım için teste girmedim bile. Önceden Korece bilgisi olanlar seviyelerine göre sınıflara ayrıldılar. 5 seviye var ve üst seviyelerde KGSP bursiyeri olmayan öğrenciler de yer alıyor. Bildiğim kadarıyla level 2, 3, 4 ve 5 için çoğunlukla KGSP öğrencilerinden oluşan birer sınıf mevcut. Her sınıfta en fazla 15 öğrenci bulunuyor bu arada. Level 1 için ise 4 ya da 5 sınıf var sanıyorum. Level 1 sınıflar da kendi arasında alfabeyi önceden bilip bilmeyenlere göre vs. ayrılmış durumda. Ben gelmeden önce alfabeyi dahi bilmediğim için en son sınıflardan birinde başladım (:

Bizim sınıftaki 14 kişinin tamamı KGSP bursiyeri. 14 öğrenci 13 farklı ülkeden geldiği için (Sri Lanka (2), Türkiye, Tunus, Butan, Kanada, Rusya, İsveç, Yemen, Somali, Kolombiya, Özbekistan, Uganda ve Ruanda) sınıf tam bir kültür cümbüşü (: Ben Tunus’lu oda arkadaşımın evli olduğunu öğrenince baya şaşırmıştım ama sınıftaki 14 kişiden 4’ü evli imiş meğer.

Pazartesi, Çarşamba ve Cuma günleri 9-13 arası 4’er saat, Salı günleri 9-13 ve 14-16 arası olmak üzere 6 saat, Perşembe günleri ise 9-13 ve 14-17 arası olmak üzere 7 saat dersimiz var. Haftada 25 saat yani totalde. Sabah derslerine 2 farklı hoca giriyor, öğleden sonra dersleri için ise 3. bir hoca geliyor. Öğleden sonra dersleri biraz yorucu olsa da dersler genellikle keyifli geçiyor. Bu yaştan sonra dil öğrenmek pek güzel bir kafa imiş.

İlk 2-3 gün (10 saat diyelim) alfabeyi (Korece adıyla Hangul) öğrenmekle geçti. Hangul, Sejong the Great tarafından 15. yüzyılda resmi olarak ilan edilmiş. Alfabede 14’ü sessiz, 10’u sesli olmak üzere 24 ana harf bulunuyor ama bu harflerin birleşimiyle neredeyse bir o kadar daha harf türetilebiliyor. Alfabeyi öğrenmek epey kolay olsa da, bazı sesleri birbirinden ayırt etmek çok zor olabiliyor hâlâ. Neredeyse her gün dictation (yazdırma?) testi oluyoruz ve hatasız yapan neredeyse hiç çıkmadı sınıfta şimdiye kadar herhangi birini. Tamamen doğru olarak duysanız bile, duyduğunuz sözcüğü birçok şekilde yazıya dökebiliyorsunuz zira. Gramer kısmı görece kolay geliyor bana şimdilik, Korece’nin de Ural-Altay dil grubunda yer almasından kaynaklı olsa gerek. Kelime öğrenme kısmı ise daha sancılı oluyor sıklıkla. Kelimeyi hatırlasanız bile tam olarak doğru yazabilmek kolay olmayabiliyor dediğim gibi.

Neyse ki Melik Duyar’ın çılgın hafıza tekniklerinden nasiplenen neslin evlatlarındanım (: “Kelime ezberlemeyi sizden öğrenecek değiliz!” mottosuyla, eğlenerek kelimeleri hafızada tutmaya başladım. Aklıma ilk gelenleri yazıvereyim:
– “kanhosa” yani hemşire: kanı hortumdan sarkıtan tamlaması ile,
– “beu” yani aktör: behzat uygur ile,
– “usan” yani şemsiye: şemsiye taşımaktan usanmış biri ile,
– “dalgi” yani çilek: dalından gibi söz öbeği ile,
– “sacon” yani sözlük: elinde sözlükle racon kesen bir tip canlandırması ile,
– “subak” yani karpuz: karpuzun %95’i su bak klişesi ile,
– “uyu” yani süt: uyumadan önce süt içilmesi ile,
– “ballehada” yani çamaşır yıkamak: çamaşır yıkayan balerin canlandırması ile,
– “çokda” yani az: çok da değilmiş ile,
– “uçekuk” yani postane ise: Türkiye’de top koştururken Nijerya’daki ailesine mektup gönderen Uche ile zihnime kazınmış durumda (:

Son olarak, bir de Korece’de heceler sessiz harflerin birçoğuyla bitemediği için, İngilizce’den geçen bazı kelimeleri (benim ismim de dahil) komik bir şekilde uyarlayarak dile renk katıyorlar adeta. Ne zaman duysam gülüyorum bunlara. Birkaç örnek verecek olursak:
– Husırebı
– bası
– sımartı
– kırisıması
– aisıkırim
– çizı
– naisı
– cusı (juice)
– tosıtı
– van pisı (elbise)
– rummeitı
ve hatta
-Will Simitı (:

Yorumlar

Yorumlar